Günah İtirafı Gizemi ve Neden Başkalarına Hakkımızı Helal Etmeliyiz

Bu yazı, kendi kilisesinde Peder’i tarafından takdis edilen bir arkadaşımızın Katekümenler için yapılan bir kateşizm yazısıdır (Türkiye’de kateşizm almak için Ekümenik Patrikhane’ye başvurmanız gerekir, bu yazıyı okuyarak Katekümen olmuyorsunuz), ingilizcesini buradan bulabileceğiniz ve türkçeye çevirirken belli noktalarda kendi editlerimi yaptığım bu yazı Ortodoks Hristiyanlık’ın hem doktrin olarak hem de ruhani anlamda nasıl bir din olduğunu özetler.


Önceki Yazının Özeti

Önceki yazıda katekesisin amaçlarını öğrenmiştik:

  1. Ortodoks Hristiyanlar olarak neye inandığımız konusunda basit bir şekilde eğitmek.
  2. İnsanları Ortodoks Hristiyanlar olarak sergilememiz gereken fronema (ruhani zihniyet) konusunda eğitmek.
  3. İnsanları Kilise’nin İsa Mesih merkezli müşterek yaşamına entegre etmek.

Tüm bunlar insanları Mesih’le ilahileşmiş birliğe yani Theosis’e giden yola yönlendirmekle sonuçlanır. Kilise içinde mistik bir yaşam sürmenin önemini ve bunun yaşam boyu sürecek bir mücadelede şeytanlarla savaşmayı gerektirdiğini vurguladık. Eğer bir kişi mücadele etmiyorsa, o zaman ruhsal olarak “prelest” içindedir yani hastadır.

Ayrıca Mesih’in bizi günahtan kurtarmak ve kendisiyle birleştirmek için nasıl beden aldığını da tartıştık. Mesih’in Beden Alması İlahi Sevgi’nin bir eylemidir ve İlahi İrade’nin gerçekleşmesidir. Allah’ın İradesini yerine getirmek için kendi irademizi ‘kesip atmalıyız’. Bu ‘kesip atma’ eylemi bir şehitlik eylemidir.

Hristiyan hayatı her şeyden önce yaşanan ve tecrübe edilen bir hayattır, sadece akılla kavranan bir hayat değildir, akılüstüdür. Bu yaşam kolay bir yaşam değildir, çünkü son nefesimize kadar Haç’ı alıp taşımamız gerekir.

Bu özetle bugünki konumuza geçebiliriz.


Eski Ahit’in Tamamlanması

Kutsal Kitap bize İsa Mesih’in Eski Ahit’in tamamlanması olduğunu gösterir:

Sanmayın ki, ben şeriati yahut peygamberleri yıkmaya geldim; ben yıkmaya değil, fakat tamamlamaya geldim.

Matta 5:17-18

Bunu okuyunca bazıları bu yasaların hükmünün halen geçerli olduğunu düşünebilir ve bu nedenle domuz eti yemenin yasak olduğunu veyahut sünnet etmenin gerekli olduğunu kanısına varabilir. Aslında bu yasa her ne kadar halen geçerli olsa da, yasanın amacı ruhani olduğu için ve ruhani olarak tamamlandığı için uygulanış biçmi değişmiştir. Bunu bir örnekle anlatmak gerekirse, sünnetin eski ahitteki anlamı bir insanın Allah’ın halkı olarak diğer milletlerden ayırması, ve bunu da vücudun gereksiz bir parçasını keserek yapmaktı. Bu kural, vaftizle tamamlanmıştır, çünkü vaftizde insan bedenine ve ruhuna parazit gibi yapışan günahı kendisinden keserek Allah’ın semavi krallığında miras hakkı kazanmıştır.

Birçok farklı Hristiyan mezhepleri için (örneğin Protestanlar ve Katolikler) günah itirafı gizemi (Sakramenti) günahların bağışlanmasının nihai hedefi olarak düşünür, ancak bu yanlış bir düşüncedir. Bunu İslam gibi diğer dini görüşleri de dahil edersek bu inançlara göre bağışlanma yalnızca Allah’ın bir kişiye karşı sahip olduğu bir tür eğilim olarak kabul edilir: bir kişinin günahları affedilir çünkü Allah öyle kabul eder. Bu görüşlerde günah sadece Allah’a karşı gelmekten ibarettir ve günahı daha ziyade cezalandırılması gereken bir itaatsizlik ve bağışlanmayı da Allah’ın bu cezayı uygulamaması olarak görürler.

Ancak Ortodoks inancında günahın anlamı çok farklıdır ve bu aynı zamanda da günah itirafi gibi diğer doktrinleri de derinden etkiler. Günah sadece cezalandırılması gerekilen bir suç değildir, bizi varlıksal olarak Allah’tan uzaklaştıran, ve varlığımızı bozup çürüten bir şeydir yani insanı en derin yerinden etkileyen bir hastalıktır. Bu vesileyle günah itirafı gizemi de Ortodoks Hristiyanlık için bizi tekrardan Allah’la olan birlikteliğimizi onararak ilahi birlikteliğe (Theosis’e) ulaşma amacı vardır.

Zira günahın ücreti ölüm; fakat Allah’ın mevhibesi Rabbimiz Mesih İsada ebedî hayattır.

Romalılar 6:23

Günahın bedeli ölüm olsa da, günah içinde olma durumu Allah’tan ayrılmaktır. Günahtan arındığımızda, Mesih’te sonsuz yaşama sahip olabilmemiz için Allah’ın armağanı olan Kutsal Efkaristiya’yı kabul edebiliriz:

Bunun üzerine İsa onlara dedi: Doğrusu ve doğrusu size derim: İnsanoğlunun etini yiyip kanını içmedikçe, kendinizde hayat yoktur.

Yuhanna 6:53

Bağışlanma, İtirafın ardından Kutsal Efkaristiya’ya katılmakla nihayete erer. Eski Ahit’te kurbanlık hayvanın öldürülmesi günahlarının bağışlanması için ilk adımdı, tıpkı İtirafın ilk adım olması gibi. Günah çıkarma sırasında günahlarınızın bağışlanmasıyla Mesih’le birleşmenizin önündeki engel kalkmış olur. Eski Ahit’te kurban edilen hayvanın bedeni ateşte yakılır ve dumanı göklere yükselerek Allah’a doğru yol alırdı. Yeni Ahit’te bu, Kutsal Efkaristiya’ya paydaş olmaktır. Günah çıkarma sırasında günahlarınızdan arındıktan sonra, tıpkı Eski Ahit’teki rahiplerin tapınaktakı sunağa çıktıkları gibi, Kraliyet Kapıları’nın önündeki basamakları çıkar ve Mesih’le birleşmek için kutsal kadehe yaklaşırsınız. Eski Ahit’te kurban İlahi cezayı engellemek içindi, ancak Yeni Ahit’te Mesih’in yerine getirilmesi sadece İlahi cezayı engellemekle kalmaz, aynı zamanda bizi Allah’la barıştırır.

Dahası, tıpkı kurbanlık hayvanın tamamen tüketilmesi gibi, Kutsal Efkaristiya da günahlarınızı tamamen tüketir. Bu nedenle Kutsal Kadeh’ten pay almadan önce yanmamamız için dua ederiz:

İşte İlâhi Paydaşlığa doğru yürüyorum.
Ey Yaradan, ona hissedar olduğumda beni yakma.
Çünkü sen lâyık olmayanları yakan ateşsin.
Ancak her türlü lekeden beni temizle

Ey insan, İlâhî kanı görünce (korkup) titre,
çünkü lâyık olmayanları yakan ateştir.
Allah’ın bedenidir, beni ilâhlaştırır ve besler,
ruhu(mu) ilâhlaştırır, aklı(mı) da anlaşılmaz tarzda besler.

Aziz Tercüman Simeon’un Komünyon Duaları. İbadetname 213. Sayfa

Sonra, Kutsal Efkaristiya’dan pay aldıktan sonra şu duayı söyleriz:

“İşte, bu dudaklarına dokundu ve senin suçlarını ortadan kaldıracak ve günahlarını temizleyecek.”

Günahın sizi Allah’tan ayırdığını unutmamalısınız. Bağışlamanın amacı Allah’la birleşmenin önündeki engeli kaldırmaktır. Bağışlama, Allah’ın birine karşı sahip olduğu bir tür eğilim değildir. Bağışlama, özellikle günahın bir sonucu olarak düşmüş olmaktan dolayı Mesih’le birleşmektir.

Günah çıkarmanın yaptığı şey, Mesih’le birleşmenin önündeki engeli kaldırmak ve günahı temizleyen Kutsal Efkaristiya’ya katılarak yanmayı önlemektir. Günah, Mesih’in Bedeninin ve Kanının arındırıcı ateşi tarafından tüketildiği için bağışlanma Kutsal Efkaristiya’da tamamlanır.

Eğer Mesih’le birleşmediysek o zaman günah itirafının ve komünyon gizemlerinin bir anlamı olmaz, zira Allah tarafından affedilmemizin anlamı bizim Allah’la olan birlikteliğine engel olan unsurları yakmak ve yok etmektir. Bağışlanma, özellikle günahın bir sonucu olarak düşmüş olmaktan dolayı Mesih’le birleşmektir.

Kilise’nin Mistik yaşamı içinde Eski Ahit’in tamamlanması söz konusudur. Mesih, Yasa’yı yok etmeye değil, yerine getirmeye geldiğini söylerken bunu kastetmektedir. Ancak Mesih’in O’nunla birleşmeden önce bize dayattığı çok önemli bir koşul vardır o da bize zarar veren herkesi koşulsuz olarak affetmemiz:

İmdi, takdimeni mezbahta arzederken, kardeşinin sana karşı bir şeyi olduğu hatırına orada gelirse, takdimeni orada mezbahın önünde bırak, ve git, önce kardeşin ile barış, ve o vakit gel, takdimeni arzet.

Matta 5:23-24

Mesih göğe yükseldikten sonra, Havarileri dünyayı dolaşarak İncil’i ağızdan ağıza herkese yaydılar ve birbirlerini destekleyerek barışçıl bir kardeşlik sevgisi içinde işbirliği yaptılar.

Havarileri başarılı kılan neydi? Kutsal Efkaristiya (Kudas) olan İlahi Gizem. Havariler döneminde Kutsal Efkaristiya’ya her gün ya da en azından çok düzenli olarak katılmak, kişinin kendisini sürekli olarak Mesih’le birleştirmesi, Mesih’in Bedeninin ve Kanının tam anlamıyla kendisinin bir parçası haline gelmesi adına yerine getirilen bir adetti.

Mesih’in Bedeninin ve Kanının Kutsallığını ve Kutsiyetini korumak için, inananlar arasındaki tüm çatışmalardan kaçınılırdı – Havariler, kardeşlerinin bedenlerinde akan Mesih’in Kanının dökülmemesi için herhangi bir şekilde çatışarak birbirlerine vurmaya cesaret edemezlerdi. Ve kişinin Kutsal Efkaristiya’dan pay almasına izin verilmeden önce, kendisine haksızlık eden herkesi affetmesi ve herkesle barışması gerekiyordu.

Mesih’teki kardeşlerimizle barış ve bağışlanma içinde yaşadığımızda, Mesih bize Armağanını verir, o da şudur: Kutsal Efkaristiya’ya katılarak O’nunla ve O’nunla birlikte birleşen herkesle birleşmek. İsa Mesih’in kanını içen herkes bedeninde İsa Mesih’in kanı olan tüm Ortodoks Hristiyanlarla kardeştir. Bu şekilde, Hristiyanlar olarak Kutsal Ruh’ta ortak bir amaç için birlikte çalışarak Müjde’yi herkese duyururuz ki herkes bizimle birlikte Mesih’te yaşamaya gelebilsin.

Her ne kadar ortak bir amacımız olsa da, Hristiyanları birleştiren şey sadece ortak bir yaşam ya da tutum değildir, aynı zamanda da Ortodoks Kilisesi içinde olan hem bedensel hem de ruhani bir şekilde mistik, yani gizemli yaşamdır.

Tarihsel olarak, Kilise’ye göre “Hristiyan” olarak kabul edilmek için, kişinin Kilise içinde, tüm inananlarla birlikte Mistik yaşamı yaşıyor olması gerekir. Kafirlerin bile yaptığı gibi, bir kişi Mesih’e inandığını iddia etse de, kişinin Kilise içindeki Mistik yaşama katılmasına izin verilmediği takdirde “Hristiyan” sıfatı reddedilirdi. Sadece “Mesih’i” ikrar etmek yeterli değildir. Kişi Ortodoks Kilisesi içerisinde olmalıdır.

Birinin bize haksızlık etmesinin nasıl bir şey olduğunu hepimiz biliriz. Anlaşılması zor olan şey Hristiyan inancında bağışlamanın ne anlama geldiğidir. Bizim normalde bağışlama olarak anladığımız şeyi dinsizler bile anlar. Ama Hristiyan bağışlaması tamamen benzersizdir.

Philokalia’da bulunan Papaz İlyas şöyle der:

“Gerçekten merhametli (bağışlayan) bir kişi, gereksiz şeyleri kasten veren değil, kendisini ihtiyacı olan şeylerden mahrum bırakanları affeden kişidir.”

A Gnomic Anthology, Part I

İlk bakışta, Papaz İlyas’ın ne demek istediği açık gibi görünebilir. Ancak bir an durun ve düşünün: Birisi ( zengin olan) sizi (yoksulluk içinde olan) ihtiyacınız olan bir şeyden mahrum bırakıyor, bu da bir adaletsizliğe maruz kaldığınızı söylemenin başka bir yoludur, yine de onları affediyorsunuz ve bu affetme eylemi merhamet göstermenizdir.

Dünyevi ve dinsizlerin bile anladığı yanıt, mahrum bırakıldığınız bir şeyi zorla almamanız ve bu konuda kişiyle düşmanlık yaratmamanızdır. Bu bağlamda merhamet, suç işleyen tarafı cezalandırmayarak gösterilir.

Ruhani yanıt, Hristiyan yanıtı, tamamen farklı bir şeydir. Haksızlığa uğrayan bir kişi için belki de yapması en zor olan şeyi düşünün: Haksızlığa uğratan taraf için dua etmek:

Fakat ben size derim: Düşmanlarınızı sevin, ve size eza edenler için dua edin ki, siz göklerde olan Babanızın oğulları olasınız; zira o, güneşini kötülerin ve iyilerin üzerine doğdurur; ve salih olanlar ile olmayanların üzerine yağmur yağdırır.

Matta 5:44-45

Suçluyu bağışladığınız gibi Allah’ın da onu bağışlaması için dua edersiniz ve siz suçluya karşı bir yargı beslemediğiniz için Allah da beslememelidir. Allah’ın sizin yüzünüzden suçluyu Cennetin Krallığından mahrum etmesini istemediğiniz için merhamet gösterirsiniz. Allah’ı rencide etmemize rağmen, O bizi o kadar sever ki, mahvolmayalım ve sonsuz yaşama sahip olalım diye biricik Oğlunu bize göndermiştir. Allah’ın suretinde yaratılmış olan bizler de aynı şekilde bizi rencide edenleri severiz ve onların mahvolmamalarını, sonsuz yaşama sahip olmalarını isteriz.

Merhametli değilseniz bağışlayıcılığınızı göstermiş olmazsınız. Merhametli olmanız, size karşı işlenen bir adaletsizliğin suçluya karşı yargıda bulunmasına izin vermemeniz ve böylece onların Cennetin Krallığını engellememenizdir. Dualarınız aracılığıyla bağışlayıcılığınızı gösterir ve merhametli olursunuz:

Çünkü merhamet etmemiş olana hüküm merhametsizdir; merhamet hükme karşı övünür.

Yakup 2:13

Ancak Hristiyan merhametini kardeşimize gösterdiğimiz zaman Allah’ın sunağında Kutsal Efkaristiya (Kudasa) iştirak edebiliriz.

İmdi, takdimeni mezbahta arzederken, kardeşinin sana karşı bir şeyi olduğu hatırına orada gelirse, takdimeni orada mezbahın önünde bırak, ve git, önce kardeşin ile barış, ve o vakit gel, takdimeni arzet.

Matta 5:23-24

Her kim ki bunu uygulamazsa, Kutsal Efkaristiyaya (Kudasa) iştirak edemez, çünkü:

Bunun için her kim lâyık olmıyan tarzda ekmeği yerse, yahut Rabbin kâsesinden içerse, Rabbin bedenine ve kanına karşı suçlu olur. Fakat insan kendi kendini imtihan etsin, ve öylece ekmekten yesin, ve kâseden içsin. Çünkü yiyen ve içen, bedeni farketmezse, kendisine karşı hüküm yer ve içer. Bundan dolayı sizden bir çoğu zayıf ve hastadırlar, ve epeyi kimseler uyuyorlar.

1. Korintoslular 11:27-30

Allah, kendimizi O’nunla barıştırmak ve birleştirmek için erdemleri geliştirebileceğimiz araçları ya da mekanizmaları içimize yerleştirmiştir. Bu, erdemli olmanın bizi kurtaran şey olduğu anlamına gelmez. Aksine, Kilise içinde Mistik bir yaşam sürerken erdemleri geliştirmek, kişinin kendisini Kutsal Ruh’un meskeni ve Mesih’le birleşmesi için bir araç haline getirmesidir.

Nissa’lı Aziz Grigori bize ilk Kilise’nin, tıpkı Buluşma Çadırı ve Tapınak’taki kurbanların halka açık olması gibi, halka açık günah itirafı yapıldığını öğretir. Günah çıkarmanın halka açık olması Eski Ahit’teki ibadetin halka açık olmasıyla paralellik gösterse de, Kilise’deki halka açık uygulama günahkâra alçakgönüllülük ve utanç duygusu aşılayarak gelecekte günah işlemesine karşı caydırıcı bir rol oynamaktadır:

Allah tarafından doğamıza ‘günahtan kaçınmak için büyük ve güçlü bir silah’, olan alçakgönüllülük [αἰδώς] ve utanç [αἰσχύνη] duygusu yerleştirilmiştir. Grigori’ye göre bu iki duygu birbiriyle yakından ilişkilidir, ancak ‘utanç alçakgönüllülüğün yoğunlaşmış halidir ve alçakgönüllülük utancın ılımlılaşmış halidir’. Alçakgönüllülük, kişiyi günahtan uzaklaştırmada çoğu zaman korkudan daha iyidir; ve daha güçlü bir duygu olan utanç, ‘bir hataya yönelik eleştirileri takip eder ve günahkârı düzeltmek için kendi başına yeterlidir’. Günahın itirafı (ἐξομολόγησις), ‘dışarıya/ortaya çıkması’ (ἐξαγόρευσις) olarak tanımlanır ve utanç duygusu yaratır. O halde, doğamızda var olan utanç duygusu nedeniyle, hatanın alenen kabul edilmesi bir düzeltme aracıdır. ‘Gizli kalmış günahlarını itiraf ederek kendini damgalayan kişi, hayatının geri kalanında utanç duygusunun hatırasıyla ders alacaktır’.

The Early Church at Work and Worship — Volume 3: Worship, Eucharist, Music, and Gregory of Nyssa, Everett Ferguson, Cascade Books, 2017, p.290.

Erdemleri geliştirmenin yanı sıra, içimizde günahın sonuçlarını anlamamıza yardımcı olacak güçlü bir gösterge vardır: Sevdiğimiz birinin ölümü karşısında yaşadığımız keder. Yas tutarız çünkü artık sevdiklerimizden ayrılmış, Allah’ın benzeyişinden kopmuşuzdur. İşte günah tam olarak budur: Allah’tan ayrılmak.

Keder ayrılığın bir ifadesidir ama aynı zamanda bizi Allah’a yaklaştırması gereken bir mekanizmadır. Her günah işlediğimizde, sevdiğimiz birini kaybetmiş gibi yas tutmalıyız, çünkü günah işlediğimizde kendimizi Allah’tan ayırır ve ölürüz. Günahlarımız için kederlenmek bizi Allah’tan ayrı düştüğümüzün bilincine vardırır ve bizi O’na dönmeye sevk eder.

Philokalia’da bulunan Sina’lı Aziz Philotheos’un yazdıklarını düşünün:

Yaşamını sahiden kurtaran, her zaman ölüm düşüncesi ve anısı üzerinde duran ve aklını tutkulardan hikmetle uzak tutan kişi, şeytani kışkırtmaların sürekli varlığını fark etmekte, ölümü aklına getirmeden yaşamayı seçen kişiden çok daha iyi bir konumdadır. Kalbini yalnızca ruhsal bilgiyle arındıran ama kederle ilgili hiçbir düşünceyi aklından geçirmeyen bu sonuncu kişi bazen becerisiyle tüm yıkıcı tutkuları kontrol ediyor gibi görünebilir; ancak farkında olmadan bunlardan en kötüsü olan gurur tarafından zincire vurulmuştur ve bazen bu gurura kapıldığı için Allah tarafından terkedilir. Böyle bir kişi, kibirle aldanarak dengesizleşmemesi için çok uyanık olmalıdır. Çünkü Aziz Pavlus’un dediği gibi (bkz. 1. Korintliler 4:6,18,19; 8:1), oradan buradan bilgi toplayan ruhlar, kendilerinden aşağı olanlara karşı kibirli ve küçümseyici olma eğilimindedirler; onları geliştiren sevginin kıvılcımından yoksundurlar. Ama gün boyu ölümün bilincinde olan kişi iblislerin saldırılarını daha keskin bir şekilde fark eder; ve onlara karşı saldırıya geçer ve onları geri püskürtür.

Bedensel ölüm kaçınılmaz olsa da doğal değildir. Keder bu doğal olmayan durumun ifadesidir. Bedensel ölümden dolayı kederlensek de, Mesih’in ölümü yenmiş olmasından ve O’nda ölenlerin sonsuz yaşama kavuşmasından dolayı da seviniriz. Kutsal Kitap bize yas tutmamayı öğretmez; Kutsal Kitap bize dinsizlerin yas tuttuğu gibi yas tutmamayı öğretir. Hristiyanlar için keder, başkaları için olduğu gibi bir eziyet değildir:

Ey kardeşler, ümidi olmıyan başkaları gibi mahzun olmayasınız diye, uyuyanlar hakkında cahil kalmanızı istemiyoruz. Çünkü, İsa’nın öldüğüne ve kıyam ettiğine iman edersek, böylece Allah İsada uyuyanları onunla beraber getirecektir.

1. Selanikliler 4:13-14

Mesih gerçekten de ölümü yenmiş ve bize kurtuluş bahşetmiş olsa da, yine de günah işleyebilir ve kendimizi bu kurtuluştan ayırabiliriz. O halde keder bize hatalarımızı hatırlatır.

Günahlarımızdan dolayı kederlenmezsek, günahkârlığımızın farkında olmayız ki bu da Sina’lı Aziz Philotheos’un bize öğrettiği gibi, bizi gurura ve ebedi lanetlenmeye götürür.

Kendimizi Allah’la barıştırma ve birleştirme sürecine, günahlarımızı Kilise içinde O’na itiraf ederek başlarız.

Kutsal Ruh’un içinde yaşayabileceği kaplar olmak üzere kendimizi arındırmak için önce içimizdeki kiri temizlemeliyiz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir